SULARBAŞI (Aşağı Sazcağız) KÖYÜ TARİHÇESİ
Gürün İlçenin kuzeyinde, ilçe merkezine 13 km .lik mesafade bulunan Sularbaşı Köyü ismini, Tohma Suyunun bir kolu olan ve Suçatı Kasabasında bu ırmağa karışan Sazcağız suyunun bu köyde çıkmış olmasından almaktadır. Önceki ismi Aşağısazcağız’dır. Sularbaşı Köyü, eskiden ticaret ve kervan yolu üzerinde bulunmaktaydı. Sularbaşı Köyü’nde, Osmanlı İmparatorluğu zamanında, (IV. Murat zamanında)bir han bulunmaktaydı. Sularbaşı Köyü içinde bulunan ve depbo baba olarak adlandırılan tarihi kalıntıların ve mezarlıkların bulunduğu yerin tarih öncesi çağlara ait özellikleri taşıdığı bilinmektedir. Sularbaşı köyünün hudutları şöyledir: Sularbaşı köyünün doğusundaki hududu; Gübün köyü çabutlu çalı kurt deresi ve illallah pınarı. Batısındaki hududu; yukarısazcağız patilinin boğaz. Kuzey sınırı; Yukarı sazcağız köyü, tavşan tepesi ve eşek tepesi ve kıstıka yokuşundaki sarı kaya. Güney sınırı, Gürün patrinin boğaz, çatalpınar ve cılız koyağı.
Köy halkı, eski ismi Sadık Ağa olan Gürün İlçesinin Pınarönü Mahallesinden gelmişlerdir. Sularbaşı Köyü halkının hepsi bir oymağa mensuptur. IV. Murat tarafından SarıOsmanuşağı adındaki oymak, Aşağısazcağız Köyünde bulunan hanın korunması için buraya yerleştirilmişlerdir.
Osmanlılarda ulaşımı sağlayan bir teşkilatın adı da, derbentçiliktir. Osmanlı İmparatorluğunda XV. Yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Farsça’da “der” geçit, “bend” ise tutmak anlamındadır. Derbendler, genellikle yolların kavşak noktaları ve merkezi yerlerde, tehlike arz eden geçitlerde görev yapıyordu. Derbend yerine “belen” adı da verilmektedir. “Bel” kökünden gelen bu kelime; bir vadiden başka bir vadiye giden geçit anlamındadır ve Çağatay Türkçesinde yer almaktadır. Drebendleri menzillerden ayıran en önemli fark, menzillerin haberleşme ve konaklama için, derbendlerin ise yol güvenliği için kurulmuş olmasıdır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Sivas-Malatya yolu; Üsküdar-Gebze-İznik-Bolu-Tosya-Merzifon-Tokat-Sivas-Hasançelebi-Malatya-harput-Diyarbakır-Musul-Bağdat güzergahını takip ediyordu. Osmanlı Padişahı IV. Murad, bağdat seferi esnasında bu güzergahtan da geçmiştir. Bu seferin öyküsünü anlatan menzilmname, yollardaki menzilleleri kısa bilgilerle tanıtmaktadır. Burada anlatılanlara göre 1639 da, ordunun konakladığı menziller, Malatya-Sivas arasındaki güzergahta şu yerler bulunmaktadır. Malatya-Hasan Badruk (Barduk)-Hekimhan-Hasançelebi-Alacahan-Kangal-Tecer(Ulaş)-Tuzlu-Selçuk Hanı-Sivas’tır. 1639 tarihlerinde Kangal büyük bir kasaba idi. Hasançelebi, Hasanbadruk, Alaca han gibi yerler daha küçük yerleşim birimleriydiler. 1639 yılında Sivas-Malatya yolunu izleyerek ba*rak Bağdat’tan İstanbul’a dönen Osmanlı ordusu bu tarihten 16 yıl sonra 1655 yılında, ayaklanan Bitlis Han’ın üzerine gönderilern melek Ahmed Paşa komutasındaki orduda Sivas-Malatya yolunu izlemişti. Bu esnada ünlü seyyah Evliya çelebi de bulunuyordu. 1655 yılı mart ayının sonlarında Sivas’tan Malatya’ya doğru yola çıkan ordunun uğradığı yerler ve yolun durumu şöyleydi: Sivas-Ulaş: Eğriköprü’den geçilip 7 saatte Ulaş’a varılmıştı. Türkmen Ağası yönetiminde olan Ulaş kasabası’nda cami, han ve dükkanlar vardı. Ulaş-Sultan hasan: Şiddetli kar fırtınasında binbir güçlükle geçilen bu yolda, dikili taşlar ve çam ağaçları vardı. Türkmen Ağaları bu taş ve çamları yolcuların yolunu yitirmemeleri için dikmişlerdi. Sultan hasan bilindiği gibi Akkoyunlu beyi Uzun hasan’ın yaylak yeri idi. Sultan Hasan-Kangal: Bu yol ancak yedi saatte alınabilmişti. 16 yıl önce büyük bir köy olarak tanımlanan Kangal, kaaba halini almıştır. Türkmen Ağası yönetimindeki Kangal’da han, cami, birkaç dükkan vardı. Kangal ve çevresi can güvenliğinin olmadığı korkunç bir yerdi. Kangal-Alacahan: Alacahan menzilinde, süslü taşlarla örülmüş küçük bir han vardı. (Bu han halen varlığını sürdürmektedir)Bu menzil Türkmen Ağası yönetimindeydi. Yol üzerinde çok gerekli küçük bir handı. Alacahan-Hasançelebi: kar fırtınasında güçlükle Hasançelebi menziline ulaşılmıştı. Hasançelebi 300 hanelik bir köydü. Köyde cami ve han vardı. Halkı Türkmenlerden oluşmaktaydı. Hasançelebi-Hekimhan: hasan çelebi’den yola çıkan ordu şiddetli rüzgarda Çökeç köyüne sığınmak zorunda kalmıştı. 100 haneli bir köy olan Çökeç’te Türkmenler yaşamaktaydılar. Hekim Hanı-Hasan Badruk: Bu yol 7 saatte alınmıştı. Hasan Badruk menzili, Sivas-Malatya güzergahının sınırındaydı. 200 haneli bir köydü. Köyde bir han ve kubbeli bir camisi vardı. Ordunun geleceğini haber alan şahsevenlerden oluşan halk dağlara kaçmıştı. Hasan Badruk’tan sonra Malatya’ya varılmıştı.
1803 yılında Hasan çelebi ve Alacahan derbendleri arasındaki Ilgınlı(Ak gedik)mevkiine bina yapılarak ikinci bir derbend oluşturuldu. Hasan ağa adındaki bir zat da derbend ağası olarak görevlendirildi. Bu bölgede ikinil olarak görev yapan derbendler ve yollar da vardı. Bu yollar ise; Allacahan- Darende, Alacahan-Ağçakale, Malatya-Darende-Ulaş-Sivas, Sivas-Divriği-Sarıçiçek-Ayn kalesi(Fırat kenarında)-Malatya, Ilgınlı-Tersihan-Kuluncak-Ayvalı-Darende.
1743 yılında İran Seferi iaşe menzilleri şunlardı: Sivas-Ulaş-Kangal-Alacahan-Hasançelebi-Hekimhan-Hasan Badruk-Malatya. 1824 yılında menzillere yeni bazı kurallar getirildi. Menzilcilerin yoldan gelip geçenlerden alacakları kira ile geçinmeleri, başka bir kaynak kullanmamaları zorunluluğu getirildi. Bu kira saatte 20 para idi. 1826 da 30, 1830 da 40 para olan bu kira 1869 da saatte 3 kuruştur. Tanzimatla birlikte (1839) birlikte güvenlik teşkilatı olarak “zaptiye” kuruldu. Zaptiyeler timarlı ve aylıklı olmak üzere iki kısımdı. Arnavutluk’tan derlenen askerler anadolu’ya aylıklı zaptiye olarak getirilmişti. Zaptiyelerle birlikte kır bekçiliği, orman bekçiliği görevleri de ihdas edilmiştir. 1846 yılında kurulan Zaptiye Nezareti, 1909 da kaldırıldı. 1879 yılında Jandarma teşkilatı kuruldu ve 1909 yılından sonra zaptiyenin görevini de üstlendi. Menzil ve derbendler de bu sürec içerisinde işlevini yitirdi. XVII. Yüzyılda, hasan çelebi bir köy konumundaydı. Bu köy, ilk önce Köslü dağının kuzey eteğinde kurulmuştu. Adı “Kötüköy” olarak bilinirmiş. Köy halkı köyün yerini beğenmeyerek şimdiki Hasan Çelebi kasabasının yerine gelerek yerleşmişler. Hasan Çelebi’ye ilk olarak yedi aile yerleşmiş. Kötüköylüler, Bağdat seferine giderken orduyu karşılamışlar. Köyün ağası Osmanlı Padişahına Ilıcak mevkiinde kurbanlar keserek ziyafetler vermiş.Bunun üzerine Padişah, bu köyün ve ağanın ismini sormuş. Köyün Ağası da cevaben köyümüzün adı Kötüköy, benim adım da Hasan deyince. Padişah bunun üzerine “Siz ne çelebi insanlarmışsınız. Bundan böyle senin adın Hasan Çelebi olsun”demiş. İşte o günden bugüne bu köyün ismi Hasan Çelebi olarak kalmıştır. İlçemiz Gürüne bağlı Yukarısazcağız, Kızılören gibi birçok yerleşim yerinde Hasan Çelebinin öz, hasan Çelebi deresi gibi isimlerle bilnen yerler vardır. Bilindiği gibi İlçemiz Gürün’ün de içinde bulunduğu mıntıkayı kontrol eden Alacahan ve Hasan Çelebi derbend ve menzillerine bağlı bulunmaktaydı. Hatta kayıtlarda Hasan Çelebi adında menzil emini de bulunmktadır. İşte IV. Mutrat Han’ın Bağdat seferine gittiği sırada Gürün’e bir hamam, Sazcağız köyüne bir han ve Hasan Badruk köyüne de bir cami yaptırır. Fakat dönüşünde bu yerlerin harabe haline geldiğini ve bakımsız olduklarını görünce: ”Sazcağız neyler hanı, Gürün neyler hamamı, Hasan barduk neylesin camii” diyerek bu yörelerin halkına sitemini belirtir. Sazcağız köyündeki hanın korunması için de Gürün Sadıkağa mahallesi sakinlerinden sarı Osman Uşağını görevlendirir. Bu kıssa her zaman yöremizde anlatılmaktadır. Bu oymağa mensup kişiler, soyadı kanunuyla birlikte Özpınar, Küçük, Öztürk soyadını almışlardır. Sularbaşı Köyü halkının geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Köyde sulu tarım yapılmaktadır. Son yıllarda alabalık üretimi artmıştır. Sebze ve meyve üretimi son yıllarda artma eğilimine girmiştir. Bu köyümüzde göç olayları diğer köylere azdır. Köyden göçenler, Bursa, Ankara, İzmir, İstanbul gibi büyük şehirlere yerleşmişlerdir. 1997 Yılında 79 hane, 2000 yılında 68 hane olan Sularbaşı Köyü’nün yıllara göre nüfus tablosu şöyledir:
|